Adalar ülkesi, medeniyetin doğduğu yer, 12 Olympos Tanrısı’ndan, Zeus’un oğlu, şarabın babası Dionysus’un topraklarına gittim bu kez; hem de hızlı ve kolay otobüs bileti adresi GOVEGO sponsorluğunda. Baktım işten güçten gezmeye vakit kalmamış, yıllık izin yıl bitmeden sizlere ömür; ben de keyifli bir hafta sonu umuduyla; Atina, Selanik, Pire, Kavala’yı adımladım. İyi ki de yapmışım. Ne diyoruz; seyahat için bahane yoktur; aksine her fırsatı değerlendiriniz efenim.
Yunanistan 1,5 yıllık seyahatler silsilesi serüvenimin 8. ülkesi oldu. Evet dediğimiz gibi ‘Komşu’ tam bir adalar ülkesi; tamı tamına 3000 adadan oluşuyor ama yerleşim sadece 220 civarı adada mevcut. Nüfus 2013 yılı verilerine göre 11 milyon. Tahmin edeceğiniz üzere nüfusun büyük kısmını mübadele yıllarında Türkiye’den göçen Rumlar oluşturuyor. 1981 yılından beri AB üyesi olan ülkede İngilizce konusunda sıkıntı yaşamadan herkesle anlaşabilirsiniz; zira İngilizce konuşmayan kişi yok. Abarttım mı acaba;) Neyse…
Yunanistan seyahati fikri yine aylar öncesinden düştü aklıma ama fırsat olmadı bir türlü ve ancak gidebildim. Hem mesafe olarak yakınlığı hem de arkadaşım Begüm’ün Atina’ya yerleşmesiyle ‘tamam, Atina zamanı geldi’ diyerek aldım biletleri. Ulaşım masraflarımı da daha önce de işbirliği yaptığımız GOVEGO karşıladı. Sağ olsun, var olsunlar;)
ATİNA
Sabah 10:oo Sabiha Gökçen’den Atina’ya uçtum. 1 saat 5 dakikalık bir uçuş süresi var. Atina Havalimanı’na varıp; pasaport kontrollerinden sonra ilk adımı atıyorum Başkent Atina’ya. Yeni ülke, yeni şehir; keyfim yerinde. Hava alanından merkeze 10 Euro vererek metro ile geldim. Başkentin meşhur meydanı Sintagma Meydanı’ndayım. Begüm ile burada buluştuk. Aklınızda olsun 15. durakta ineceksiniz. Yunan alfabesi farklı olduğundan durak kaçırabilirsiniz; sıkıntılı biraz.
Bu arada Begüm ile ilgili parantez açmalıyım. Şirkette tanıştık geçen sene ve geçtiğimiz aylarda evlenip Atina’ya yerleşti Begüm. Keyifli sohbetlerimize ara vermiştik. Neyse ki seyahat fırsatıyla tekrar görüşmüş olduk ve onun rehberliğinde dolu dolu ve eğlenceli bir Atina gezisi çıktı ortaya. Bol bol andık eskiyi; eskileri. Ayrıca eşi Dimitri’ye de ne kadar teşekkür etsem az. Seni tanımak keyifliydi enişte 😉 İkinizi de öpüyorum kocaman.
Meşhur Sintagma Meyda’nından başladık Atina’yı adımlamaya. Akrepol’üyle, Plaka’sıyla, meşhur meydanları ve tarihi sokaklarıyla dolu dolu bir Atina günü geçti gitti. Yedik, içtik, alışveriş yaptık. Havayı kararttık; akşam Dimitri’nin de aramıza katılmasıyla; soluğu Pire’de aldık. Atina-Pire arası arabayla yarım saat sürüyor. Vaktiniz varsa akşam yemeğini Pire’de deniz kenarında yiyin derim. Gece 22:45 treniyle ikinci durak Selanik’e geçeceğim için Pire’de birkaç saat geçirdikten sonra dönüyoruz tekrar Atina’ya. Tren istasyonuna gitmeden güzel bir yere götürüyor Dimitri bizi. Günün sürprizi oldu bana bu mekan.
Ömrünü tamamladıktan sonra lokomotifi ve vagonlarıyla birlikte satın alınıp; yeniden hayat verilmiş; çeşitli modern sanatlara ev sahipliği yapan, içinde çok şık bir restoran/bar bulunan bir tren düşünün; To Treno Sto Rouf. Akşam uğrayıp; şansıma pandomim ve dans gösterisine denk geliyoruz. Mekan ayrı bir yazı konusu kesinlikle. İnternet sitesini inceleyin derim.
Tren istasyonunda son kahvelerimizi de içip; vedalaşıyoruz Begüm ve Dimitri ile. Seviyorum sizi; Σας ευχαριστώ πολύ 🙂
Gece trenleri candır; bir taşla iki kuş vurursunuz. Hem konaklamayı bedavaya getirir, hem de şehirler arası vakit kaybetmeden geçiş yapmış olursunuz. Neyse ki Ermenistan treni faciasını tekrar yaşamadım; hatırlayanlarınız vardır. Yunanistan’da trenler fena değil. 6 kişilik kompartımanda orta yaş bir Yunanlı çift bir de Pakistan ya da Hindistanlı olduğunu düşündüğüm bir genç ile sorunsuz bir şekilde varıyorum ikinci durak Selanik’e.
http://corabidelikadam.com/atina-notlari/
SELANİK
Selanik Yunanistan’ın ikinci büyük kenti; nüfusu 1 milyon civarı. İsmini Büyük İskender’in kız kardeşinden almış ; Thessalonike. İlk olarak 14. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmış; ta ki Balkan Savaşları’na kadar.
Sabah saat 06:00. Hava hala karanlık. Selanik’e dair Atatürk Evi dışında hiçbir planım, bilgim yok. Plansızlık en güzel şey sonuçta. Derken bir sabah kahvesi, bir de zayıf bir wifi bulup; Atatürk Evi’ni işaretliyorum haritadan. Yürüyerek 36 dakika. Neyse ki alışığım yürümeye; hava soğuk ama biraz aydınlanınca bir kahve daha alıp atıyorum kendimi sokaklara. Hem pazar hem de erken olması sebebiyle şehir sessiz. Çöpçüler, sokak köpekleri ve ben. Atatürk Evi’ne varıyorum ama sürpriz; saat 10:00’da açılıyor. Daha birkaç saat var; fırsat bu fırsat tabelaları takip ederek başlıyorum keşfetmeye Selanik’i. Toplu taşıma kullanmadan geziyorum. Tarihi birkaç kiliseye girdim önce. Pazar günü olduğu için erken saatlere rağmen ayin başlamış. Sessizce aldım yerimi bir ayinde. 15 dakikalığına spiritüel bir seansın tam içine bıraktım ruhumu (yazar burada ne demek istediğini kendi de bilmiyor) Kiliseleri gezerken; merkezdeki kazılara (Antik Forum) denk geldim. Biraz soluklanıp; çay simit yaptım ama demleme çay bulmak hak getire tabi ki. Bu arada farklı bir simit çeşidi var. Daha ince ve geniş. Deneyin derim.
Saat 10: 00 olunca tekrar Atatürk Evi’ne doğru yola koyuldum. Kapıda benim dışımda Fethiye’den gelen bir kafile var. Onlarla sohbet ederek giriyoruz içeriye. Benim tüyler diken. Hem gurur hem hüzün. Detaylı olarak ‘Selanik Gezilecek Yerler’de bulacaksınız Atatürk Evini. Sonrasında sahile doğru inip yürüyüş yapıyorum. Bisiklet binenler, yürüyüş yapan çiftler, balık tutan abiler, köpeğini gezdiren ablalar falan; gayet keyifli Selanik sahilleri. Yürüyüp; soluklanıyorum bankta. Düşünüyorum ve mutlu olduğumu hissediyorum gökyüzüne bakarak. Hayatım boyunca verdiğim en doğru kararın yollara düşmek olduğunu ve ne kadar da haklı olduğumu düşünüyorum bir kez daha. Ve bir kez daha kendi kendime söz veriyorum Selanik’te; ben ölene kadar yollarda, sırtımda çanta yürüyeceğim.
Öğleden sonra açlığı bir kahve ve bir kuruvasanla bastırıyorum bu kez. Akşam 22:45 Kavala-İstanbul otobüsüm var. Dolayısıyla son durak Kavala’ya doğru düşüyorum tekrar yollara.
http://corabidelikadam.com/selanik-gezilecek-yerler/
KAVALA
Yunanistan’a gitmeden önce okuduğum Kavala yazılarında hemen hemen herkesin şehri İzmir’e benzettiğini okumuştum. Gerçekten de küçük İzmir Kavala. Şirin mi şirin, tarihi çok çok eskilere, taa milattan önce 600’lara kadar dayanan Batı Trakya’nın güzel şehrindeyim.
Nüfusu 50.000’den fazla olan Kavala’ya 1923 yılındaki mübadelede Kapadokya’da yaşayan Rumlar gönderilmiş. Bugün de nüfusun tamamını Rumlar oluşturuyor. Türkiye’ye 170 km olması ve 1 günde rahatlıkla gezebileceğiniz Kavala’ya vize probleminiz yoksa hafta sonu günübirlik gelebilirsiniz. İdeal kaçamak rotalarından biri olabilir bence Kavala. Hatta İstanbul’dan arabayla gelen birkaç aile de gördüm. Bir diğer ayrıntı Osmanlı tarihindeki önemli isimlerden Kavalalı Mehmet Ali Paşa. Mısır Valiliği yapmış ve Osmanlı’ya karşı isyan çıkararak kendi hanedanlığını kurmuş; dolayısıyla Kavala’da çok sevilen bir isim. Şehrin tepesinde evini, büstünü ve onun adına yapılmış bir kiliseyi göreceksiniz.
Gelelim meşhur ‘Kavala Kurabiyesi’ne. Bizzat yerinde yemek güzel oldu. Ben en çok limonlusunu sevdim. Kesinlikle deneyin.
Kavala’yı 2’ye ayırıp gezmenizi tavsiye ederim. Öncelikle içinde önemli tarihi yapıların yer aldığı eski Kavala, sonrasında da şehrin yeni olarak tanımlayabileceğimiz liman kısmını gezin. Gezilecek yerleri detaylı görmek için aşağıyı tıklayınız efenim. Ama öncesinde yeme içme, konaklama gibi detaylardan bahsedelim. Merkezde birçok restaurant mevcut. Deniz mahsülleri, İtalyan pizza, makarna seçenekler arasında ön plana çıkanlar. Ben tabi ki tadı damağımda kalan Sufliaki’yi tercih ettim. Sufliaki, pide arasında et ya da tavuk, soğan, domates, yoğurtlu sos gibi malzemeler koyularak hazırlanan; aslında bizim tombik ekmek, pide arası tavuk şiş. Buradaki ayrıntı ve lezzet sosunda gizliymiş. Ben 2 günde 3 tane Sufliaki yedim. Fast foodu sevdiğimiz doğrudur. Ayrıca teşekkürler Begüm:) Bu arada fiyatı da çok uygun. Kolayla birlikte 4 Euro sadece. Lezzet-performans her sırt çantalının tercih edebileceği cinsten. Bu arada bizim Türk Kahvesi’de olmuş Greek Coffee 😉 Sizlere ömür yani.
Kavala’yı hava kararana kadar gezip; soluğu sahilde bir bankta aldım. Ayaklar isyanı başlatmıştı çoktan. Neyse ki sahil çok keyifli; bolca dinlenip; kitap okudum sokak lambası altında.
Otobüs saati yaklaşınca garaja doğru yürümeye başladım. Garaj dediysem; bir binanın alt katı sadece; sahil tarafında. İçinde bir de minik kafesi var.
Otobüse biner binmez uyuyorum ama İpsala’ya gelince pasaport işlemleri için uyandım. Bu arada Duty Free için 20 dakikalık serbest süremiz var. 2 şişe Yunan Rakısı Uzo’yu kapıp; buz kesen havada döndüm otobüse. Yunan tarafında işlemler bitince 50 metre ilerleyip, bizim tarafa geçtik. Tekrar giriş işlemleri; sonrasında devam ediyoruz. Toplamda 2 saat civarı harcadık sınırda. Sebebi kalabalık olmamız ve sanırım alışveriş için daha fazla vakit harcadık. Derken sabah 06:00’da Esenler Otogarı; hoş geldin gerçek dünya; sen de hoş geldin Pazartesi sendromu. Hemen eve git, duş al, traş ol, giyin ve işe git; kravatlı plaza çocuğu; evet sen 🙁
Neyse ki birkaç saatlik gecikmeyle kurtardım günü. Saat 10:00’da mesai başlar.
http://corabidelikadam.com/kavala-gezilecek-yerler/
ULAŞIM / ROTA
Sadece 2 günüm olduğu için en ideal ve en hızlı ulaşımı planlamak zorundaydım ve yaptım da. 105 TL’ye Pegasus’tan İstanbul-Atina uçak bileti düşürdüm; hem de cumartesi sabah. Yine Atlas, THY, Aegan gibi şirketlerden de bilet bakabilirsiniz. Seferler sık ve karşılıklı. —->Atina-Selanik arası gece treni kullandım. Yolculuk 25 Euro (yuhhh) ve 6 saat sürüyor. —-> Selanik-Kavala arasında da otobüs tercih ettim. Bilet 16 Euro, yolculuk saati 2,5 saat civarı. —->Kavala-İstanbul için de Ulusoy’u tercih ettim. Gece Kavala’dan 23:55 otobüsü var. Fiyat 40 Euro ve yine süre 6 saat. Son durak Esenler Otogar.
Nasip olur inşallah çok isterim
Umarım en kısa sürede gerçekleşir. Sakın vazgeçmeyin hayallerden 😉
Sevgiler
Atina’dan Sonra gezilecek rotalarım bitmemiş Yunanistan’da.
Teşekkürler.
Ben teşekkür ederim. Keyifli gezmeler