karanlık hakimdi zamana. ses yoktu sessizliği bozacak. merdivenlerden aşağı indikten sonra düşündüm. ama toparlayamadım bir türlü etrafa savrulmuş düşüncelerimi. devam ettim. göz kapaklarım kontrolsüzce açılıp kapanıyordu. karanlıktı her yer. şuursuzca adım atmaya devam ettim. görmeden, duymadan. bir şey beni kendine doğru çekiyordu sanki.  nihayetinde durmam gerektiği kanısını vardım ve hareketsizce beklemeye başladım; neyi beklediğimi bilmeden. sonra birden tiz bir ses; kapı sesiydi bu. sese doğru yaklaştım. hissediyordum; bir yerin, bir şeyin içindeydim şimdi. hala karanlıktı. durdum ve olanı biteni toparlamaya çalıştım kafamda ama nafile. bilinmeyen, belirsiz çok şey vardı. sanki bedenim dakikalardır başkası tarafından yönetilen bir et parçası. düşünmüyor ya da beceremiyordum düşünmeyi.

çok geçmeden sesler duymaya başladım uzaktan. adımlarım gittikçe hızlanmaya başladı. karanlığın önemi yoktu. sadece adım atıyordum; sesleri ya da sahiplerini bulma umuduyla. hislerim gidip geliyordu histeri nöbetlerinde. anlık tramvalar ve dağınık düşünce bulutları…  karanlık az da olsa terk etmişti beni. soluksuz adımlarım birden kesildi. boşlukta duyduğum seslere bir de loş ışık eklenmişti artık. önümü görebildiğim kadarıyla hareket eden hiçbir nesne, kimse yoktu. sadece kirli beyaz duvarlar vardı sağımda ve solumda.

tünel miydi burası? kısa bir zaman önce merdivenlerden inip, bir kapıdan içeriye girdim ve sesler duymaya başladım. akıl yürütemiyordum; ‘ne için, nerede, ne zaman, nasıl’ soruları cevapsızdı.

sesler sürekli olmasa da hala boşluktaydılar. devam ettim; düşünmeden, durmadan. zaman bilincini çoktan kaybetmiştim. bir anda istemsiz kesildi hareketlerim. durdum. nefesi alamıyordum. tam karşımda; adeta daha fazla ileriye gitmemem gerektiğini söyleyen biri vardı. ya da ben bu anlamı çıkarıyordum içinde bulunduğum bu anlamsızlık boşluğunda. sesler çoktan kesilmişti. o, hareketsiz karşımdaydı. yüzünü tam göremiyordum. korkuyordum. hiç konuşmadım. sessizliği bozacak cesareti bulamadım o an kendimde. sağ tarafımdaki duvara yaslandım ve yürümeya başladım. şimdi onun arkasındaydım ve hala hareketsizdi. korku hissinin her geçen saniye daha da beni ele geçirdiğini farkettim. şimdi koşuyordum. kalbim hızla çarpıyordu. az önce karşılaştığım neden oradaydı, neden hareketsizdi… bütün bu olup bitenin anlamı neydi. zaten zayıf olan ışık birden kesilmişti; yine kapkaranlıktı her yer. korku, panik, heyecan, merak… adımlarım hızlanıyor ve yavaşlıyordu. bir elim duvarda; hareket etmeye devam ediyordum. ne ses ne ışık… sadece kaybettiğim benliğim, yitirdiğim bilincim, soru işaretleri ve soğuk duvarlar…

sessizlik bir anda bozuldu ve aynı tiz sesi tekrar duydum. saniyeler, dakikalar, saatler, günler; bilmiyorum ne kadardır buradayım ama aynı ses… evet aynı sesi duyduğuma eminim. geçmiş zamanda merdivenlerden inip kendimi bir anda önünde bulduğum ve açılarak beni bilinmezlikler içine sürükleyen o kapı şimdi tekrar açılmıştı. bu kez bembeyazdı her yer; farklıydı. aynı olan yalnızlığım ve sessizlikti sadece. ani ışık saldırısıyla kapattığım gözlerimi yavaş yavaş açtım.  işte o an gördüklerim her şeyi açıklıyordu. bembeyazdı her yer. tek bir çizgi bile yoktu duvarlarda. ben tam köşedeydim; ruhum. ortadaysa önceleri bana ait olan bedenim. şimdi sadece donmuş bir et parçasıydı. anlamsızdı. işlevini yitirmiş, görevini tamamlamış ve çürümeyi bekleyen soğuk bir beden sadece.

o an ölmüş olduğumun farkına vardım. gerçek ve ebedi olan yeni hayatıma attığım ilk adımdı bu beyaz oda. bir geçiş ritüeliydi aslında ve az sonra ruhum yükselecekti boşlukta.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here