Benelux sonrası rotayı Akdeniz’e çevirdim. Beni çok da cezbetmeyen deniz, kum, güneş üçlüsüyle daha da yakınlaşmak adına Fethiye’ye düştü yolum. 5 yıldızlı lüks otel ve her şey dahil tatil anlayışından nefret ettiğim için bugüne kadar sadece 1 kez yolum düştü Antalya taraflarına. Oradaki eşsiz koyları, tarihi Likya Yolunu ve güzel manzaraları yaşamak adına kamp malzemelerini sırtladığım gibi soluğu aldım Güney’de.

3 gün süren tatil boyunca Süleyman, Funda ve Mehmet Abi ile birlikteydik. 2 çadır, 3 motorsiklet ile adımladık yolları.

Blablacar ile İstanbul’dan Marmaris’e doğru yol aldık. Cumartesi sabahı Marmaris’e varıp; dinlendikten sonra akşamüstü motorsiklet ile düştük Fethiye yollarına. Havanın kararmasıyla birlikte Ölüdeniz’e vardık ve kamp atmak için sahilde yer aradık. Neyse ki çok vakit kaybetmeden kamp yerini bulmuştuk. Çadırı atıp; ateşi yaktık hemen. İlk akşamın menüsü; şarap, sosis ve biber oldu; bir de dalga sesleri ve geceyi aydınlatan yıldızlar tabi.

IMG_1718
2 ODA 1 SALON 🙂

ÖLÜDENİZ

Öncelikle nerede kaldık sorusunu detaylı cevaplayarak başlayalım. Akdeniz’e indik diye otellere milyarlar dökecek değiliz; tabi ki kamp attık ve konaklamaya hiç para vermedik; bize de bu yakışır. Ölüdeniz’i sağınızı alarak merdivenlere doğru yürüyün; duvara geldiğinizde sağa dönüp kumsala girin ve ilerleyin. Sizi bir tabela karşılayacak: ‘Buraya çadır kurmak yasaktır’ diye. Korkmayın efenim; yasaklar çiğnenmek için vardır. Tabelayı geçip kayalara doğru ilerliyoruz ve kampçılarla karşılaşıyoruz. Yaklaşık 10 çadır vardı alanda. Akşamın karanlığında hemen çadırımızı kurup; ateşimizi yakıyoruz. Ne de olsa gece uzun; yıldızlar sıcak, şarap güzel. Tatlı yorgunluk, hoş kafa ile birlikte gecenin köründe gökyüzüne selamı çakıp; dalıyoruz mis gibi uykuya.

IMG_1675
KAYAKÖY

KAYAKÖY

Sabah 8 gibi uyanıyoruz. Güneşin kavurucu sıcağı çadıra dolmaya başlamış bile. Hemen denize girip serinliyoruz. Kahvaltının ardından soluğu ‘Hayaletli Köy’ olarak bilinen Kayaköy’de alıyoruz. Köyün bu isimle anılmasının sebebi; 1922 yılında imzalanan mübadele anlaşması. Anlaşma kapsamında bölgedeki Rumlar buradan Yunanistan’a gönderilmiş ve Batı Trakya’daki Türkler de köye yerleştirilmiş ancak 1 yıl sonra Türkler buradaki koşullara alışamayıp Manisa’ya göç etmişler.

Böylelikle kaderine terk edilen Kayaköy zaman içinde harabeye dönen yapıları ve sessizliğiyle ‘Hayaletli Köy’ olarak anılmaya başlanmış. Kısa tarihçeden sonra devam edelim günümüze. Ölüdeniz’den motorsikletle yarım saatte köye vardık. İlk iş köyün altındaki tesislerden birinde gözleme yemek oldu. Köy 19. yüzyıl başında kurulmuş. Bilinen en ilginç özelliği ise; hiçbir ev birbirinin gün ışığı almasını engellemeyecek şekilde inşa edilmiş. Bölgenin tepe noktalarında gözlem evleri yer alıyor; ayrıca kilitli olduğu için giremediğimiz büyük bir kilisenin yanı sıra daha ufak bir kilise daha mevcut. Köye tırmanıp sol taraftan ilerlerseniz; sarı kırmızıyla boyanmış işaretli kayaları göreceksiniz. İşaretleri takip edip; Likya Yolu’na çıkabiliyorsunuz.

En az yarım gününüzü köyü gezmek için ayırın. Köyün yanı sıra hem hediyelik eşya satın alabileceğiniz hem de yiyip, içip, soluklanabileceğiniz yerler göreceksiniz. Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden Kayaköy. Pas geçmeyin ve gidin, görün derim.

LİKYA YOLU BAŞLANGIÇ
LİKYA YOLU BAŞLANGIÇ

LİKYA YOLU

Köyü gezdikten sonra akşamüstü tarihi Likya Yolu’na gidiyoruz. Ne yazsan, ne anlatsak sanırım tam yansıtamayız, tam anlatamayız bu yolu. İçinde tarihe tanıklık etmiş antik kentler, müthiş manzaralar, enfes koylar ve daha nice güzelliği barındıran yol; dünyanın en iyi yürüyüş parkurları arasında gösteriliyor. Resimde de gördüğünüz üzeri Fethiye başlangıç noktasındayız. Yol son yıllardaki eklemelerle 535 km uzunluğa ulaşmış. Bitiş noktası Antalya olup; yürüyerek 1 ay da tamamlayabiliyorsunuz parkuru.  Biz vaktimizin kısıtlı olmasından dolayı yalnızca birkaç kilometre ilerleyip kamp alanımıza geri dönüyoruz. Şunu kesinlikle belirtmeliyim ki; kendinize fırsat yaratın ve bu havayı soluyun. Yolun tamamını yürüyemeseniz de Likya’yı adımlayın. İnternet de çok keyifli ve yararlı birçok video var yol ile ilgili. İzledikten sonra; hislerimi daha iyi anlayacaksınız.

Kayaköy ve Likya Yolu derken epey yorulduğumuzu fark edip; çadıra atıyoruz kendimizi. Akşama ziyafet var. Kamp ateşinde Levrek ve buz gibi rakı. Hayali bile güzel be. Havanın kararmasını beklemeden Süleyman levrekleri hallediyor ve ziyafete başlıyoruz. Rakı olayı ve sofrayı kurma işi Funda’da. Ben keyifli keyifli seyrediyorum bizimkileri. Kafayı boşaltıp; ziyafete hazırlamakla meşgulüm kendimi. Ritüel başlasın.

Gece saatin bilmem kaçı; yıldızlara selamı çakıp sızıyoruz. Yarın program yoğun; tüm gün Jeep Safari’de olacağız.

GİZLİ ŞELALE
GİZLİ ŞELALE

JEEP SAFARİ İLE SAKLIKENT, YAKAPARK, GİZLİ ŞELALE VE ÇILGIN SU SAVAŞLARI

Siz de ‘benim bünyem yüksek adrenalini kaldırmaz’ diyerek yamaç paraşütüne cesaret edemeyenlerdenseniz; kesinlikle yapmanız gereken bir diğer etkinlik jeep safari. Sabah 8’den akşam 6’ya kadar süren bu etkinlikte üstü açık araçlarla, Yakapark, Gizli Şelale, Saklı Kent Kanyonu ve gün sonunda çamur banyosu yaparak keyifli ve yorgun bir günü noktalıyorsunuz. Öğle yemeği dahil; kişi başı ortalama fiyat 40-45 TL. Bir çok şirket var hepsi aynı programla ilerlediği için; herhangi bir şirketi seçerek bu etkinliği gerçekleştirebilirsiniz.

İlk durak su savaşları için benzin istasyonu. Orada su tabancası satın alarak yarım saat boyunca sırılsıklam oluyoruz. Programın başlangıcı bayağı sulu anlayacağınız. Araçlarda da bidonlarla sular bulunuyor ve yol boyu diğer araçlarla su savaşlarına devam ediyoruz. Keyifliydi gerçekten. İkinci durak, içinde alabalık tesisi bulunan Yakapark. 1 saatlik çay kahve molasından sonra hem öğle yemeğimizi alacağımız hem de çeşitli spor aktiviteleri yapabileceğiniz Saklıkent’e gidiyoruz. Bizim tercihimiz Saklıkent Kanyonu’nda yürüyüş oldu. Bunun yanı sıra Zeepline, Bunge Jumping ve rafting de yapabilirsiniz. Tabi ki bunlar ekstra ücret.

KELEBEKLER VADİSİ

KELEBEKLER VADİSİ

Fethiye’deki son güne uyanıyoruz; bugünkü rotamız içinde 800 tür kelebeği barındıran ve sarp kayalıklarla çevrili Kelebekler Vadisi. Vadi dış dünyadan izole olmuş yapısı ve orada bulunan işletmeci ve turistlerin gerekli hassasiyeti göstermesi sebebiyle kendine has yapısını ve havasını günümüze kadar taşımış.

Vadiye 3 şekilde ulaşım var. ilki bizim de tercih ettiğimiz; Ölüdeniz’den Faralya Köyü’ne uzanan 8 km uzunluğundaki karayolu. Motorsikletle köye vardıktan sonra; vadinin tepesinde yer alan bir pansiyonun balkonuna atıyoruz kendimizi. Manzara çok güzel; fonda Erkan Oğur. Çay güzel. Huzur tavan anlayacağınız. Vaktimizin yetersiz olması sebebiyle vadiye inmiyoruz ama nasıl inileceğini de yazalım. Aşağıya uzanan halatlar varmış ancak inerken dikkatli olmak gerekiyor; terlikle falan inmeye çalışmayın. Tehlikeli. Bunun dışında Ölüdeniz’den kalkan tekne turları var (kişi başı 35-40). Tur kapsamında Kelebekler Vadisi’nde 1 saatlik yüzme molası var. Son seçenek de yine Ölüdeniz’den kalkan minik tekneler. Bu tekneler vadiye ait olup; kişi başı 20 TL civarıymış. Kamp yapmak isterseniz de; çadırınız yanınızda olsun çünkü bu her zaman daha az maliyet demektir. Çadır başı günlük 45 TL’den kalabilirsiniz.

Vadiden sonra akşam üstü Fethiye’ye dönüp Çalış sahilinde denize girip; Marmaris’in yolunu tutuyoruz. Yazının başında da belirttiğim gibi; hayatım boyunca yalnızca bir kez indim güneye ki onun da üzerinden yıllar geçti. Dolayısıyla benim için çok daha keyifli geçti bu tatil. Buraları çok da ihmal etmemek gerek diyerek ayrıldım Ölüdeniz’den.

Ağustos rotası Gürcistan ve Ermenistan… Hazırlıklar, araştırmalar başladı. Şimdilik bu kadar diyerek keyifli birkaç fotoğraf daha paylaşarak bitirelim yazıyı.

Unutmayın;

‘Evde oturan erken yaşlanır’

IMG_1659

IMG_1704

 

IMG_1671

IMG_1676

IMG_1723

 

 

 

 

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here